Ebu
Said-i Mihne tekkede dervişleriyle
oturuyordu. Birden içeriye perişan bir halde bir giriverdi.
Yapılmayacak şeyle
yapmaya, ağlamaya dövünmeye başladı. Şeyh onu yanına gelmiş, yerlere
yıkılmış
olarak görünce acıdı, kalkıp yanına gitti.
-
Ey sarhoş, kendine gel. Burada öyle gürültü yapıp durma, neden
ağlıyorsun? Ver
elini bana, ayağa kalk, dedi.
Sarhoş
ise dedi ki:
-
Ey şeyh, Allah sana yardım etsin El tutmak senin harcın mı? Sen başını
al da
git. Yıkılmak bneim payıma düştü, bırak beni. Eğer herkes düşkünlerin
elinden
tutabilseydi, karınca yiğitlik meclisinin baş köşesine otururdu. Bu iş
senin
yapabileceğin bir şey değil, çekil başımdan!
Bu
sözleri duyan şeyh yere yıkıldı, sapsarı yüzü kanlı gözyaşlarıyla
kızıla
boyandı.
Ey
kendisinden başka var olmayan, ey herkesin feryadına yetişen, benim
imdadıma
sen yetiş. Düştüm ben, elimi sen tut.
Mantıku't
-Tayr, Feridüddin Attar
|