Hz. Musa
Aleyhisselâmın, hem amca oğlu, hem de eniştesi olan Kâarun, önceleri
Musa
Aleyhisselâma iman ediyordu. Gündüzleri oruç tutar ve geceleri de namaz
ile
meşgul olurdu. Ve lâkin çok fakir ve ehl-i iyaline bakmakta zorluk
çekerdi. Hak
Celle ve Âlâ Hazretleri Musa Aleyhisselâma Tevrat'ı şerifi altun ile
yazmasını
emir buyurunca, Hz. Musa:
- Ya Rabbî,
halimi biliyorsun, ben fakirim diye tazarrû etti.
Bunun üzerine
Cenabı Hak Hz. Musa'ya simya ilmini öğretir ve Hz. Musa da o emri
yerine
getirir. Daha sonra Hz. Musa Aleyhisselâm Kâarun'un fakirliğini ve
ehl-i
iyalinin çekmekte olduğu sıkıntıyı düşünerek, hem bedenî hem de mâlî
ibadetini
yerine getirip ecir sahibi olmasını düşünerek O'na da simya ilmini
öğretir.
Kâarun ilm-i
simyayı öğrenir öğrenmez, kâr-ı ibadet bu imiş diyerek nihayetsiz mal
sahibi
oldu. Bir rivayette, hazinelerinin anahtarlarını 70 ve diğer bir
rivayette 100
deve götürürdü. Mücahid (R.A. da derki, her bir anahtar ile 70 hazine
kapısı
açılırdı.
Kâarun her hangi
bir yere gidecek olsa, altun elbiseli ve altun lalıçlı 1000 erkek ve
1000 kadın
dört bir tarafında giderlerdi. Velhasıl Benî İsrail iki kısmı olup, bir
kısmı Musa
Aleyhisselâmın, bir kısmı da Kâarun'un taraftarı idiler.
Bu hal içerisinde
Kâarun, nafile ibadetleri bırakmış ve farzları da acele kılmaya
başlamıştı.
Nihayet Kâarun'un
zekat vermesi hakkında vahy-i ilâhî gelir ve Hz. Musa Aleyhisselâm bunu
Kâarun'a tebliğ eder. Kâarun malının zekâtını hesab edince, bakar ki
çok büyük
bir yekûn tutuyor. Kalbi dünya sevgisine meyleder ve muhabetullah
gider. Bir
türlü o zekâtı veremez.
Hz. Musa
Aleyhisselâm, O'na giderek, emr-i ilâhîye itaat etmesini, dünya
sevgisini Hz.
Allah'ın muhabbetine tercih etmemesine dâir pek çok nasihat eder. Fakat
Kâarun
bunlara hiç kulak vermez. Hatta Hz. Musa Aleyhisselâma buğzederek, haşa
iftira
etmeyi tasarlar. Ve:
- Ya Musa,
Mısır ehlini toplayalım ve o cemaat içinde seninle bahis edelim. Eğer
açık
delil ile bana gâlib olursan, malımın zekâtını veririm. Ve eğer ben
sana gâlib
olursam, sen de bundan sonra peygamberlik davasından vazgeçip bir
köşeye
çekilirsin, der.
Kâarun hemen
güzel bir fahişe kadını kandırarak, Hz. Musa ile mübahese edeceğimiz
mecliste
bulunup, cemaat içinde «Ya Musa, benimle filan vadide zina etmedin mi?
Hatta
üzerimdeki çocuk da senindir.» dersen, sana o kadar çok mal veririm ki,
ölünceye kadar sana ve evladına yeter, diyerek kadını kandırır ve razı
eder.
Ertesi günü Mısır
ahalisi, Kâarun'un geniş olan evinde toplanırlar. Hz. Musa Aleyhisselâm
da
gelir. Cemaat Hz. Musa Aleyhisselâmdan biraz vaaz etmelerini arzu
ederler. O da
bir kürsü üzerine çıkarak vaaz etmeye başlar. Vaazının bir yerinde
Şöyle
buyurur:
- Bir kimse
hırsızlık yaparsa elini keserim. Bir kimse eşkıyalık yapsa, başını
keserim ve
bir kimse evli olup zina etse taşlayıp helâk ederim.
Hemen dinsiz
Kâarun ayağa kalkar ve «Ya Musa, sen de zina etsen ne yaparsın?»
deyince, Hz.
Musa Aleyhisselâm da «Eğer ben de (haşa) zina etsem, Cenabı Hak'kın
emri bana
bile böyledir.» der.
Bu arada, akılsız
Kâarun o fahişeye işaret edip «Ya Musa senin zina ettiğine dâir, benim
şahidim
vardır. Zira şu kadın bana söyledi ki, sen bununla filan vadide zina
etmişsin.
Hatta karnındaki çocuk da senden imiş, diyerek, Hz. Musa'yı halk
arasında
mahcub etmek düşüncesi ile, o fahişeyi ayağa kaldırır. Ve ey kadın
söyle ki
bütün insanlar duysun,» der.
O kadın da söz
verdiği gibi yalan ve iftiraya başlayacağı sırada, Cenabı Hak, O'nun
lisanını
döndürüp, iftira edeceği yerde şöyle anlatır:
- Ey Benî
İsrail! Doğrusu Hz. Musa'nın bu işten haberi yoktur. Kâarun'un
söylediği yalan
ve iftiradır. Zira Kâarun, beni çağırıp bir Çok mal vadederek, bu yolda
Hz.
Musa'ya iftira etmemi tembih etti. Halbuki Hz. Musa, Kalîmullah'tır.
Öyle bir
zata böyle bir adiliği isnad etmeye Allah'tan korkarım.
Bunun üzerine Hz.
Musa Aleyhisselâm gayretüllah ile gadablanıp:
- Ey Allah
düşmanı: Bu iftiradan muradın nedir? Beni mahcub edip, Cenabı Hak'kın
emri olan
zekâtı vermemek midir? der ve kendi hanelerine döner. Secdeye varır ve
münacât
ederek «Ey bütün gizliliklere ve sırlara vakıf olan Rabbim! Kâarun'un
iftirasını sen bilirsin, gayret senindir, der ve O'nun aleyhine dua
eder. O
anda Hz. Cibril gelerek:
- Ya Musa!
Hz. Allah, Kâarun'un helaki için yeri emrine âmâde kıldı, diye haber
verir.
Hz. Musa
Aleyhisselâm kalkar ve doğruca Kâarun'un yanına gider. Kâarun melun,
yüksek bir
sedir üzerinde gurur ile oturmaktadır. Hz. Musa Aleyhisselâm asasını
yere vurur
ve «Yut» diye yere işaret eder. O anda yer Kâarun'un sedirini yutar ve
melun
üzerinden sıçrar. Tekrar «Ya yer yut» diye emredince, Kâarun'un
dizlerine kadar
yutar. Kâarun «Aman ya Musa!» diye yalvarmaya başlar. Fakat Hz. Musa
asla
iltifat etmez. Tekrar «Ya yer yut!» deyince, yer Kâarun'u ve kendisine
tâbi
olanları, bütün mal ve evladı ile beraber hepsini yutuverir.
Başka bir
rivayette de, Hz. Musa'ya o iftirayı edip 4 bin adamı ile beraber
sahraya
çıkmıştı. Hz. Musa Aleyhisselâm, melunu yakalaması için yere
emretmesiyle yer
bir anda hepsini yutar. Hz. Musa Kâarun'un yalvarışlarına asla iltifat
etmez.
Allahu Teâlâ
Hazretleri «Ya Musa! Kâarun ve adamları senden dört defa yardım
istediler.
Kabul ve afvetmedin. Eğer ben azîmüşşana bir kerre, aman ya Rabbi,
demiş
olsalardı, hepsini afvederdim» buyurur.
Bunun üzerine
Benî İsrail arasında, haşa Hz. Musa, Kâarun'un malına ve hazinelerine
tama
ederek O'nu yere geçirdi diye bir takım lakırdılar ettikleri için, Hz.
Musa
Aleyhisselâm yere tekrar «Yut» diye emredince, bu defa yer bütün mal ve
hazinelerini de yutar.
Ehl-i işaret,
Kâarun'un helakine sebeb üç şeydir, demişler. Birisi, dünya sevgisi.
İkincisi,
emr-i lâhîye muhalefetle zekâtı vermemesidir. Üçüncüsü de Hz. Musa
Aleyhisselâma iftira etmiş olmasıdır.
Bir adama dünya
teveccüh etse, fakir ve zayıflara ihsan etmekle malı eksilmez. Belki
kat kat
artar. Bir kimseden dünya yüz çevirse, o kimse dünyaya ne kadar hırsla
sarılsa,
yine de iki yakasını bir yere getiremez ve belki perişan olur.
Bu bakımdan kişi,
az çok ne ise Cenabı Hak'kın ihsan ettiğine razı olup şükretmesi
lâzımdır
Kaynak: Büyük
Dini Hikayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı
Yayınevi
|