Nafile
Hac mı daha çok sevaptır, yoksa? Zaman zaman sorulur: Nafile hac mı daha çok sevaptır, yoksa nafile hac için harcanacak paranın kalacak yeri ve yiyeceği olmayan veya kalabalık nüfusu sebebiyle geçim darlığı çeken ve bunların durumunda olan kimselere vermek mi daha sevap? Önce bir noktaya dikkatinizi çekmekte yarar vardır. Bir şeyin sevap olabilmesi için o şeyin Allah rızası için yapılmış olması şarttır. Allah rızası için yapılmamış olan bir şey sevap olmaz. Çünkü Peygamberimiz amellerin Allah katında niyete göre değerlendirileceğini bildirmiştir. Bir işi hangi amaçla yapıyorsanız, o iş, ona göre değerlendirilir. Hatta bir kimse gösteriş için ibadet yapsa veya hayır ve hasenatta bulunsa, Allah bu kimsenin ne yaptığı ibadete ve ne de hayrına değer vermez. Zira o bunları Allah rızası için yapmamıştır. Şimdi bu söylediklerimizin ışığı altında az önceki soruya cevap teşkil edeceğini sandığım bir olayı anlatmak istiyorum. Hüccetü'l-İslâm İmam Gazalî'nin meşhur "İhyau Ulûmi'd Din" adlı eserinde naklettiği olay şöyle: ""Adamın biri nafile olarak hacca gitmek üzere hazırlanır. Zamanın alim ve sofilerinden olan Bişr b. Hâris ( 769)'e gelir ve : -Ben hacca gidiyorum, bir emriniz olur mu? diye sorar, Bişr: -Ne kadar paran var? der. Adam: -İki bin dirhem param var, diye cevap verir. Bişr: -Hacca gitmekle zühd mü, yoksa Kâbe'ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızasını mı kastediyorsun? diye sorar. Adam: -Allah rızasını kastediyorum, diye cevap verir. Bunun üzerine Bişr: -O halde evinde otururken Allah rızasını kazandıracak bir şeyi tavsiye edersem yapar mısın? diye sorar. Adam: Evet yaparım, deyince, Bişr şöyle der: -Şimdi sen bu iki bin dirhem, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık geçimi dar olan bir aileye, bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye ikiyüzer dirhem ve hatta istersen bunların hepsini bu sayılanlardan birine ver. Zira müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, darda olanların sıkıntılarını gidermek ve zayıflara yardım etmek nafile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır. Şimdi kalk, dediğim gibi yap. Şayet böyle yapmak istemiyorsan asıl kalbinde olanı bana söyle, dedi. Adam: -Doğrusu kalbimde hacca gitme tarafı ağır basıyor, dedi. Bu cevap üzerine Bişr; gülümseyerek: -Evet, servet şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde nefis kendi arzularının yerine getirilmesini ve iyi ameller yaptığını göstermek ister. Halbuki yüce Allah yalnız muttakilerin amelini kabul eder, dedi. İlk devir tasavvufçularından olan ve uzun yıllar da hadis ilmiyle meşgul bulunmuş bu zatın tavsiyesine ilâve edecek bir şey olmadığını sanıyorum.Kaynaklar: 1) İhyau Ulûmi'd-Dîn, İstanbul, 1321, c. 3, s. 363. 2) Hac, Lütfi ŞENTÜRK, Diyanet Aylık Dergisi 2000 Şubat |