Ebû
Muhammed Talhâ Bin İsa Yemen'in büyük velîlerinden. İsmi Talhâ bin Îsâ, künyesi Ebû Muhammed'dir. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1378 (H.780) senesi Yemen'de Bâb-ı Sihâm denilen yerde vefât etti. Kabri üzerine sonradan büyük bir türbe yapılmıştır. Çok kerâmet ve hârikaları görüldü. Bereketli sözleri vardı. Gençliğini ilim öğrenmekle geçirdi. Çok Kur'ân-ı kerîm okur, geceleri devamlı ibâdet ederdi. Allahü teâlâya olan aşk ve muhabbetinin çokluğu sebebiyle, mânevî hallere ve kerâmetlere kavuştu. Ebû Muhammed Talhâ, rüyâsında Resûlullah efendimizin işâretiyle, hazret-i Ebû Bekr'in elinden tasavvuf hırkasını giydi. Tasavvuf yolunda üstün derecelere kavuştu. Allahü teâlâ ona İsm-i a'zamı öğretti. Kendisi anlatır: "İsm-i a'zamı kimseden öğrenmedim. Onu, havada nurdan yazılmış harflerle görüp öğrendim." buyurdu. Bir gün kendisine Abdullah Yâfiî'nin oğlu gelip, bir mesele için hakem yapmak istedi. Bunu kabûl etmedi. Niçin kabûl etmediği sorulunca; "Bana kendi meselesi için hakemlik yapmamı teklif edince, babası bana göründü ve; "O benim oğlumdur, fakat boynumda bir yüktür." dedi. Babasının ondan râzı olmadığını bildiğim için, bu teklifini kabûl etmedim." buyurdu. Yine bir gün Mekke-i mükerremede, aynı zâtın oğullarından biri kendisinden duâ istedi. O zaman yine babası göründü ve; "Efendim, bu oğlumu gözetmenizi istiyorum." dedi. Ebû Muhammed Talhâ da o gence dönüp; "Evlâdım, şunu bil ki, hoca talebesini gözetir ve korur." buyurdu. Daha sonra Ebû Muhammed Talhâ yanındakilere; "Ben, Abdullah Yâfiî gibi evlâdını bu derece gözetip kollayan başka birini görmedim." buyurdu. Talebeleri nerede olursa olsun kerâmet olarak onların hâlini bilirdi. Bir gün talebeleriyle sohbet ederken, biri Bağdât'ta, diğeri Mısır'da iki talebesinin ismi anıldı. Onların hâlinden haberdâr olmayı arzû etti. Derhal onların hâli, Ebû Muhammed Talhâ'nın gözleri önüne geldi. Yanındakilere; "Bağdat'taki Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin soyundan olan talebem, şu anda ayakta kıbleye dönmüş, Kâbe-i muazzamanın şark rüknüne isâbet eder vaziyette ibâdete hazır bir halde duruyor, Mısır'daki ise, etrafında birçok kişi ile berâber, onlara İslâmiyeti anlatıyor." dedi. Ebû Muhammed Talhâ, uyanık iken karşısında Peygamber efendimizi görürdü. Bir gün birisi Zebid Hâkimi Kâdı Ahmed et-Tihâmî'ye gelip bu husûsu söyledi. O da bu duruma inanmadığı halde; "Gel berâberce ona gidip konuşmasını dinleyelim." dedi. Huzûruna gittiklerinde, Ebû Muhammed onlara hiç bakmadı. Fakat; "Bâzı kimseler, uyanık iken Resûlullah efendimizin görüleceğini kabûl etmiyorlar. Böyle inanmaktan Allahü teâlâya sığınırız." buyurdu. Gelenler hatâlarını anlayıp özür dilediler. Başka bir rivâyette ise; kâdı, Ebû Muhammed Talhâ'nın huzûrunda hiç konuşmadan edeple bir müddet oturdu. Hiçbir şey konuşmadan ayrılıp gitti. Yanındaki; "Niçin bir şey sormadın?" dediğinde, kâdı; "Yemin ederim ki, huzuruna girer girmez, Resûlullah efendimizi yanında gördüm." dedi. Ebû Muhammed Talhâ hazretleri kabirleri ziyâret eder, kabirdeki evliyâ ile görüşür, konuşurdu. Ebû Muhammed Talhâ bin Îsâ, bir defâsında hacca giderken, büyük fıkıh âlimi Ahmed bin Ömer ez-Zeylâî'nin türbesine uğrayıp ziyâret etti. Onu, başında çiçeklerden bir taç demeti olduğu halde gördü ve onunla konuştu. Bu sebeple "Hangi velînin kabri başında dursam, Allahü teâlâ, o zâtın rûhâniyetinden beni haberdâr eder." buyururdu. Zebid şehrinde bir karışıklık oldu. Sultan şehirden çıktı. Herkes malını ve kıymetli şeylerini bir yere sakladı. Ebû Muhammed Talhâ o vakitte hasta idi. Talebesi gelip durumu anlatınca; "Bu insanlara bir şey olmayacak. Ancak bir âlim vefât edecek. Âlimin ölümü, âlemin ölümü demektir." buyurdu. Çok geçmeden kendisi vefât etti.Vefâtından sonra da kerâmetleri görüldü. EVET DOĞRUDUR Kızkardeşinin oğlu Hibetullah Sücâf anlatır: "Hanımımın bir elbiseye ihtiyâcı vardı. Param olmadığı için alamadım. Üzüntülü hâlimle Ebû Muhammed Talhâ'nın kabrine gidip yalvardım. Beni hafif bir uyku hâli kapladı. O anda karşımda onu gördüm. Bana; "Falan yerdeki filan kişiye git. Benden selâm söyle ve benim şu sözümü bildir. O sana ihtiyâcını verecektir." buyurdu. Derhal kendime geldim. Buyurduğu köye gidip, o kişiyi buldum. Selâmını söyledim ve Ebû Muhammed Talhâ'nın; "Senin her biri çeşitli yerlerde olan beş küp altının var. Birisi de falan ağaç altındadır. Senden kırk dirhem istiyorum." sözünü naklettim. O kişi; "Evet, Ebû Muhammed Talhâ bin Îsâ'nın dediği doğrudur. Hoş geldiniz. Bundan sonra ne ihtiyâcınız olursa ben karşılayacağım." dedi ve ihtiyâcım olan şeyleri verdi." |