Büyük
velîlerden. İsmi Abdurrahmân bin Ahmed bin Muhammed bin Abdurrahmân bin
Ahmed el-İdrisî'dir. Hazret-i Hasan soyundan olup, şerîflerdendir. 1614
(H.1023) senesinde Mağrib (Fas) beldelerinden Miknâset-üz-Zeytün
denilen yerde doğdu. Zamânının teki ve evliyânın seçilmişlerinden idi.
1674 (H.1085) senesi Zilkâde ayının on yedinci günü vefât etti.
Vasiyeti üzerine Bender'de Seyyid Sâlim dergâhına defnedildi.
Abdurrahmân Mağribî küçük yaşta ilim
tahsîline başladı. Bulunduğu yerdeki âlimlerden okudu. Evliyânın
sohbetlerinde kemâle geldi, olgunlaştı. Kerâmetleri görüldü. İsmi her
yere yayıldı. Mısır, Şam, Anadolu da dahil pekçok yeri gezip dolaştı.
Anadolu'ya gelişinde âlimlere büyük önem veren Sultan dördüncü Murâd
Han ile görüştü. 1633 senesinde hacca gitti. Mekke-i mükerremede
mücâvir olup orada bir müddet ikâmet etti.
Talebelerinden olan Şeyh Mustafa bin
Fethullah anlatır:
Mekke-i mükerremede iken bir gün, Şeyh
Hüseyin bin Muhammed ile birlikte Abdurrahmân Mağribî'nin evine gittik.
Tasavvuf ehli hakkında hiç bilgim yoktu. Huzûruna girince bana;
"Tasavvuf büyükleri hakkında ne dersin?" diye sordu. Ben de bilgim
olmadığı için sükût ettim. O zaman Abdurrahmân Mağribî; "İmâm-ı Gazâlî
hazretleri üstün olup İhyâ'sı çok kıymetlidir. Muhyiddîn
Arabî'ye düşman olma. Tasavvuf ehlini sev, onların kitaplarını oku."
buyurdu. Sözleri kalbimde hemen yer etti. O andan îtibâren kalbim
velîlerin sevgisi ile doldu ve Allahü teâlâdan beni onlarla
haşretmesini diledim. Abdurrahmân Mağribî; "Lâ ilâhe illallah
Muhammedün Resûlullah" kelime-i tayyibesini çok okumamı söyledi ve bana
çok duâ etti.
Abdurrahmân Mağribî birkaç sevdiği ile
birlikte Yemen'e gitti. Yolda kerâmetleri görüldü. Talebelerinden
Seyyid Ömer bin Sâlim anlatır:
Abdurrahmân Mağribî, birkaç sevdiği
yanında olduğu halde bir gemi ile Yemen'e gidiyorlardı. Yolda fırtına
çıktı ve deniz kabardı. Gemi nerede ise batacaktı. Berâberindekiler
ona; "Efendim içinde bulunduğumuz durumu görüyorsunuz. Duâ buyurun da
bu tehlikeden kurtulalım." dediler. O da; "Ey Deniz! Allahü teâlânın
izni ile sâkin ol!" buyurdu. Hemen fırtına dinip deniz sâkinleşti. O
zaman da; "Rüzgâr olmadan gemi gitmez." dediler. O da; "Allahü teâlâ
rüzgâr gönderir." buyurdu. Sonra hoş bir rüzgâr esti. Gemi de selâmetle
yerine ulaştı.
Abdurrahmân Mağribî hazretleri Yemen'deki
âlim ve velîlerle görüştü. Seyyid Abdurrahmân bin Akîl, Yemen'de sohbet
ettiği büyüklerden idi.
Mağribî hazretleri Yemen dönüşü Mekke-i
mükerremede ders ve sohbet meclisi kurdu. İlim ve edeb öğretti. Çok
cömert idi. Verdiği ziyafetlere herkesi çağırırdı. Şöhreti her yere
yayıldı.
Hindistan, Şam, Mısır ve başka yerlerden
kendisine gönderilen hediyeleri fakirlere dağıtırdı. Herkesten sevgi ve
îtibâr görürdü. Borçlu bir kimse kendisine gelip yardım istediğinde,
elinden tutup, borcunu öderdi.
Mağribî'nin sohbeti çok tatlı idi. Bir
kimse onun meclisinde bulunsa, ayrılmak istemezdi. Herkese iyilik
ederdi. Âlimleri çok sever, onlara izzet ve ikrâmlarda bulunurdu.
Fakirlere çok yardım ederdi. Hâliyle, sözleriyle insanları Allahü
teâlânın dînine çağırırdı. Kış ve yaz giydiği tek elbisesi vardı.
Huzûruna gelenleri hayırlı işlere teşvik eder, Kur'ân-ı kerîm,
Peygamber efendimize salevât ve çok istigfâr okumalarını tenbih ederdi.
Tasavvuf yolunu, bu yolun büyüklerini, onların sözlerini ve hâllerini
sevmeyi bildirirdi. Bilhassa Şeyh-ul-Ekber Muhyiddîn-i Arabî'ye
rahmetullahi aleyh çok hürmet ve tâzim eder ve ona saygıyı emrederdi.
Abdurrahmân Mağribî Bendermehâ şehrinde
idi. Sevdiği iki kişi gelip, Hindistan'a gitmek istediklerini
söyleyerek duâ istediler. O da birisine; "Senin deniz yolculuğun çok
meşakkatli geçer. Netîcede selâmettesin." buyurdu. Aynen öyle oldu.
Diğerine de; "Hindistan'da beni görürsün fakat konuşman nasîb olmaz."
buyurdu. O da Hindistan'ın saltanat şehri olan Cihânâbâd'a geldi. Bir
gün evinin önünde otururken, karşısında siyah bir elbise içinde
Abdurrahmân Mağribî'yi gördü. Dikkatlice bakınca hemen tanıdı.
Oradakilere gösterip; "Bu zât Abdurrahmân Mağribî'dir." dedi. Elini
öpmek için ilerledi. Fakat hocasının kendisine söylediği sözü hatırladı
ve durakladı. Sonra da kendisini bir hal kaplayıp kendinden geçti.
Kendine geldiğinde hocasını bulamadı.
O, ALLAHÜ TEÂLÂNIN SEVGİLİ KULUDUR
Seyyid Ömer anlatır:
Abdurrahmân Mağribî, Şeyh Ahmed bin
Alvân'ın kabrini ziyâret etmek istedi. O gece İbn-i Alvân, rüyâda
hizmetçisine; "Yarın şu şu vasıfta bir zât gelecek. Ona ziyâfet
hazırla, hürmet ve hizmette kusûr etme. Zîrâ o Allahü teâlânın sevgili
kullarındandır." buyurdu. Hizmetçi sabahleyin hocasının buyurduğu
hazırlığı yaptı. Ziyâretçiyi beklemeye başladı. Fakat gelen olmadı.
Merakla ve bulurum ümîdiyle şehrin dışına çıktı. Kimseye de rastlamadı.
Bir haber elde edemeden geri döndü. Üzgün bir vaziyette hocasının
türbesine gitti. Orada hocasının târif ettiği zâtı gördü. Hâlbuki
türbenin kapısı kilitli idi. Hemen yanına gidip, ellerinden öptü ve
hocasının rüyâda kendisine verdiği vazîfeyi anlattı. Abdurrahmân
Mağribî'yi alıp evine götürdü. Ziyâfet verdi. İzzet ve ikrâmda bulundu.
|