Mevlânâ
Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin yetiştirdiği velîlerden. İsmi
Abdullah'tır. Herâtlı olduğu için Herâtî veya Hirevî nisbeleriyle
meşhûr olmuştur. Doğum ve vefât târihleri kesin olarak bilinmemektedir.
Şam'da vefât etti. Kabri Kâsiyun Dağı eteğinde Mevlânâ Halîd-i Bağdâdî
hazretlerinin türbesi yanındaki kabristandadır.
Horasan'ın Herât şehrinde dünyaya gelen
Abdullah Herâtî, memleketinde çeşitli ilimleri tahsîl edip kendini
yetiştirdi. Sonra Allahü teâlânın rızâsına kavuşturacak mânevî yolu
gösteren bir rehber aramaya başladı. Bu sırada Irak'ın Süleymâniye
şehrinde medresede talebe okutmakta iken aldığı mânevî bir işâretle
Hindistan'da bulunan büyük evliyâ Şah Gulam-ı Ali Abdullah-ı Dehlevî'ye
talebe olmaya giden Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, yolculuk
esnasında Herât'a geldi. Abdullah Herâtî ile karşılaştı. Abdullah
Herâtî Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine arkadaş olmak isteyince
aralarında şu konuşma geçti:
-Nereye gidiyorsun?
-Evliyânın sultanı, Şâh Abdullah Dehlevî
hazretlerine talebe olmaya, onun mânevî feyzlerinden istifâde etmeye ve
beni ıslâh etmesi için gidiyorum.
-Ben seninleyim.
Bunun üzerine Mevlânâ Hâlid hazretleri:
-Dönüşümü bekleyin, buyurdu. Abdullah-ı
Herâtî;
-Ben Irak'a gider orada sizi beklerim,
dedi.
Bu sebeple Musul'a geldi. Orada ilim
tahsîli ile uğraştı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Abdullah-ı Dehlevî
hazretlerinin sohbetleriyle şereflenip, insanlara İslâmiyetin emir ve
yasaklarını anlatmakla vazîfeli olarak Bağdâd'a, oradan da
Süleymâniye'ye geldiği sırada Abdullah-ı Herâtî de Süleymâniye'ye
geldi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin hizmetine girip talebesi
oldu. Uzun müddet hizmet ve sohbetlerinde bulunup mânevî feyzlerine
kavuştu. Tasavvuf yolunda ilerledi ve yüksek evliyalık derecelerine
kavuştu. Mevlânâ Hâlid hazretlerinin en önde gelen talebelerinden olup,
Süleymâniye, Bağdâd ve Şam'da bulunduğu sırada hizmetinden hiç
ayrılmadı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, insanlara Allahü teâlânın emir ve
yasaklarını anlatmak, onların dünya ve âhirette kurtuluşa ermelerine
rehberlik yapmaları hususunda ona mutlak icâzet ve hilâfet verdi.
Abdullah-ı Herâtî çok sevdiği hocasının
yanından ve hizmetinden ayrılmaz, hocası da onu çok severdi. Bu
sevgisinin neticesi Abdullah-ı Herâtî'yi Irak'taki mallarını korumak ve
fakirlerin haklarını vermekle vazîfelendirdi. Abdullah-ı Herâtî,
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'nin Irak'taki hububat çeşidi malından ne
çıkarsa hepsini toplar, fakirlerin haklarını ayırıp öşürlerini
verdikten sonra bir kâfile ile Şam'a yollardı. Bunların eksiksiz yerine
ulaşması için son derece ihtimam gösterirdi.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri vefât
ettiği zaman Abdullah-ı Herâtî Süleymâniye'de idi. Mevlâna Hâlid-i
Bağdâdî hazretlerinin hilâfet verdiği önde gelen talebelerinden Şeyh
İsmâil Enerânî de tâuna yâni salgın vebâ hastalığına tutulmuştu. Hasta
halinde, Süleymâniye'de bulunan Abdullah-ı Herâtî'ye haber gönderip,
Şam'a gelmesini ve şâhitler huzûrunda, kendi yerine onu halîfe
bırakacağını bildirdi. Sonra da şâhitlerin tâuna yakalanmasından
korktu. Bu hususta Abdullah Herâtî'ye bir ferman veya icâzet
yazılmasını istedi. Arzuladığı icâzete şunları yazdırdı:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Âlemlerin Rabbi olanAllahü teâlâya hamd
olsun. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma, O'nun ehline veEshâbının
hepsine salât ve selâm olsun. Şimdi... Ben yerime, irşâd ve insanlara
İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak makamına, sâlih, mücâhid,
felâh, kurtuluş bulan, bu zamânın dervişi, ihsan makâmına yükselen, en
güzel şekilde evliyâ yolunu izleyen yardımcı efendimiz Şeyh Abdullah
Hirevî (Herâtî)'yi oturttum. Onu yerime halîfe bıraktım. Tıpkı, şeyhim,
üstâdım, dayanağım, sığınağım, bu varlıkların kutbu Ebü'l-Behâ
Ziyâeddîn Mevlânâ Hâlid Nakşibendî Müceddidî'nin beni kendi yerine
bıraktığı gibi onu kendi yerime bıraktım.
Kendi usûlüne göre emirler verecek,
yasaklar koyacak, diğer halîfe ve müridler ona itâat edeceklerdir. Her
kim ona aykırı davranırsa, o bizim yolumuzdan çıkarılmıştır."
Abdullah-ı Herâtî Süleymaniye'den
döndükten sonra yazılı olan icâzeti şifâhen söyledi. Altına da İsmâil
Enerânî Hâlidî imzâsını attı. Mevlânâ Hâlid hazretlerinin zamânından
kalma kim varsa hepsi bu hilâfeti kabûl ettiler.
Abdullah-ı Herâtî kendisine verilen
hilâfeti kabûl etti. Ancak çok sevdiği hocasının vefâtı ve onun en
gözde talebesi Şeyh İsmâil Enerânî'nin hastalığı sebebiyle üzüntü ve
kedere boğuldu. Fakat kendini çabuk toparladı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
hazretlerinin Şeyh İsmâil Enerânî'ye ve onun da kendisine bıraktığı
irşad makâmına oturdu. Mevlânâ Hâlid efendimizin âile fertlerinin
hizmetini bizzat üzerine aldı. Onların ihtiyaçlarını gidermeye gayret
etti. Mevlânâ Hâlid hazretlerinin muhterem hanımları ve oğlu Şeyh
Necmeddîn Bağdâd'a gitmek istediğinde Abdullah Herâtî de onlarla
beraber Bağdâd'a gitti. Bir müddet kaldıktan sonra Erbil bögesine ve
oradan da Şam'a döndüler. Her ne zaman Bağdâd'a ve Erbil'e gidecek
olsalardı gittikleri yerlerden onların hâlini hâtırını sormadan
edemezdi. Onlara dâimâ saygılı davranırdı. Onlar Şam'a dönüp geldikleri
zaman da en uygun nasılsa onların hizmetini görür, hiç bir şeylerini
eksik etmezdi.
Büyük evliyâ ve kerâmetler sâhibi olan
Abdullah-ı Herâtî hazretleri uzun seneler Şam'da Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî hazretlerinin dergâhında kalıp talebe yetiştirdi. İnsanlara
İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyada ve âhirette
seâdete ermelerine vesîle oldu.
Ömrünün sonuna doğru Şam'daki Ümeyye
(Emeviyye) Câmiinde hazret-i Hüseyin'in şehîd başının olduğu makamda
oturup ibâdet ve zikirle meşgûl idi. Orada oturduğu sırada
rahatsızlandı. Bu onun son hastalığı idi. Bunu duyan talebeleri ve
halîfeleri onu sağlık üzere bir daha görüp, duâsını almak üzere kâfile
kâfile geldiler. Her birisi etrafında pervâneler gibi dönüyor, hizmette
ve saygıda kusur etmemeye çalışıyordu.
Halîfeleri, Abdullah-ı Herâtî
hazretlerine hastalığının sâkinlediği bir zamanda; "Senden sonra yerine
halîfe olarak kime tâbi olmamızı emredersiniz? İrşâd halîfeliğini kime
bırakacaksınız?" diye sordular. Abdullah Herâtî hazretleri:
"Bu iş için âlim, Ârif-i Samedânî Şeyh
Muhammed Hanî'den başkasını, ondan daha lâyıkını görmüyorum. Ben onda
tam mükemmel istikâmetten başka bir hal görmüyorum. Mevlânâ Hâlid
efendimiz de vefât edinceye kadar ondan hoşnud idi. Benden sonra ona
tâbi olun. Teslimiyet anahtarlarını ona bırakın." buyurdu.
Bu vasiyeti yaptıktan kısa bir müddet
sonra vefât etti. Tekfîn işleri tamamlandıktan sonra cenâze namazı
Ümeyye Câmiinde kılındı. Sevenlerinin mahzûn bakışları, duâ ve
tekbirleri arasında Kâsiyun Dağı eteğindeki Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
hazretlerinin türbesinin de bulunduğu kabristana defn edildi. Bütün
talebeleri ve sevenleri onun cenâze ve defn vazifesi sırasında hazır
bulundular.
Zâhirî ilimlerde derin âlim manevî
ilimlerde yüksek bir evliyâ olanAbdullah-ı Herâtî güzel ahlâk
sâhibiydi. Mütevâzî bir zât olup insanlara hizmet etmeyi severdi.
Talebelerinin her türlü derdleriyle ilgilenir ve yardımlarına koşardı.
ÖLÜYÜ DİRİLTEMEM
Trablusşam Nakîb-ül-eşrâfı Şeyh
Abdülfettâh Zağbî Efendi, Yûsuf Nebhânî hazretlerine şöyle anlatmıştır:
Bir defâsında bir arkadaşımız
hastalanmıştı. Abdullah ibni Şeyh Hıdır ez-Zağbî'yi de yanımıza alıp
ziyâretine gitmek istedik. Onu götürmekten maksadımız hastanın
bereketlerinden istifâde ederek şifâya kavuşması idi. Ancak gitmek
istemedi. Çok ısrar edince kabûl edip bizimle geldi. Hastanın yanına
vardığımızda, şiddetli hastalığından hiç bir eser kalmadı. Ayağa kalkıp
bizi karşıladı. "Hoş geldiniz." deyip konuştu. Ziyâreti yapıp yanından
ayrıldık. Ayrılıp giderken yolda Şeyh Abdullah hazretleri; "Ben ölüyü
diriltemem." dedi. Bu sözüyle ziyâretine gittiğimiz kişinin öleceğine
işâret etmişti. Dedim ki:
"Onun yüzünde hiç ölüm işâreti yok."
Yine;
"Ben ölüyü diriltemem." buyurdu.
Sonra memleketine gitti. Hasta
arkadaşımız iyileşti çarşıya pazara çıkıp dolaştı. Ben Şeyh Abdullah
hazretlerinin işâretine ve diğer taraftan da hastanın sıhhate
kavuşmasına hayret ediyordum. Çünkü o öleceğine işâret etmişti. Hasta
ise sapasağlam olmuştu. Aradan on gün kadar geçti. Bir gün o arkadaşın
evinin bulunduğu taraftan ağlama sesleri işittim. Merak edip sorunca,
arkadaşımızın vefât ettiğini öğrendim. O zaman Şeyh Abdullah'ın
kerâmetini anladım.
|