Bağdâd'da
yetişen büyük velîlerden. Ubeydullah Hayderî diye de bilinir. Büyük
velî Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin ilk hilâfet verdiği
talebesidir. Doğum ve vefât târihleri kesin olarak bilinememektedir.
Bağdâd'da doğdu ve orada vefât etti. On dokuzuncu yüzyılın ilk
yarısında vefat ettiği tahmin edilmektedir.
Küçük yaştan îtibâren aklî ve naklî
ilimleri tahsîl eden Abdullah Hayderî büyük âlim oldu. Bütün ilimleri
kendinde toplayıp, İslâmiyetin emir ve yasaklarıyla ilgili ince
bilgileri elde etti. Fesâhat, belâgat ve edebiyât konularında önceki ve
sonraki âlimlerin üstünü idi. Arapça, Farsça ve Türkçeye hâkim olup,
"Zemahşerî" veya "Zamânın Harîrî'si" diye şöhret buldu. İlim ve
edebiyâttaki bu yüksek derecesi sebebiyle Bağdâd'a Hanefî müftüsü
olarak tâyin edildi. Senelerce müslümanların dînî sorularına cevap
verip İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı.
Hindistan'a giderek Şah Gulâm-ı Ali
Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin mânevî sofrasından feyz alıp,
insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak onların dünyâ ve
âhirette seâdete, kurtuluşa ermelerine vesîle olmak vazîfesiyle
Bağdâd'a gelen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri sohbetlerine
Abdullah-ı Hayderî'yi de kabûl etti. Abdullah-ı Hayderî yüksek ilmine
rağmen Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin önünde diz çöktü. Kısa bir
müddet içinde Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinden istifâde ederek
tasavvuf yolunda ilerledi. Bağdâd müftülüğünden ayrılarak hocasının
hizmetinden ve sohbetlerinden ayrılmadı. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona:
"Abdullah su kırbasını yüklen. Bağdâd
sokaklarında ve pazarlarda "Sebîl" diyerek insanlara su dağıt."
buyurdu.
Önceki makâm ve şöhretini düşünmeden
hocasının emrini yerine getiren Abdullah-ı Hayderî, yirmi gün müddetle
sırtına yüklendiği su kırbasıyla sokak sokak dolaşarak insanlara su
dağıttı. Her şeyin görünüşüne bakan insanlar Abdullah-ı Hayderî'yi bu
şekilde görünce hayretle birbirlerine, onun hakkında ileri geri sözler
sarf ettiler. Fakat dünyânın makâmına, şöhretine önem vermeyen,
insanların dedikodularına aldırış etmeyen Abdullah Hayderî kendisine
verilen emri kusursuz olarak yerine getirmeye devâm etti. Sonra
hocasının huzûruna geldi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri bu sefer:
"Abdullah on gün de para ile su sat."
buyurdu.
Bu emre de îtirazsız uyan Abdullah-ı
Hayderî, on gün müddetle su sattı. Böylece nefsinin istediklerini
yapmamak, istemediklerini yapmak sûretiyle nefsini kötülüğü
emretmekten, kalbini de kötü huy ve düşüncelerden temizledi. Abdullah-ı
Hayderî'nin evliyâlık yolunda yüksek derecelere ulaştığını gören
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri, ona bütün talebeleri arasında ilk
olarak hilâfet verdi. Bağdâd'da bulunduğu sırada Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî hazretlerini çekemedikleri için karşı çıkanlara reddiye
yazarak, tarîkatların hak olduğunu açıkladı. Kitap, sünnet ve tasavvuf
kitaplarındaki açık delilleri gösterdi. Yazdığı bu kitabı bütün büyük
âlimler beğendiler.
Abdullah-ı Hayderî devamlı hocasının
yanında bulundu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin Süleymâniyye ve
Şam'a gittiği sırada da yanından ve hizmetinden ayrılmadı.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri
Abdullah Hayderî ve diğer halîfeleriyle ve talebeleriyle birlikte
Bağdâd'dan Şam'a gidiyorlardı. Şam hudutlarına geldikleri zaman Şemmen
kabîlesinden Safvak bin Fâris diye meşhûr yol kesici, birçok
yardımcılarıyla birlikte korkunç şekilde gelip kâfileyi soymaya
teşebbüs etti. Safvak bin Hâris'in anlattığına göre pekçok
yardımcılarıyla Mevlânâ Hâlid hazretlerinin kâfilesine hücûm ettikleri
zaman, kâfileden beyaz elbiseli, ata binmiş çok heybetli bir zat
göründü. O zat soyguncuların gözleri önünde o kadar büyüdü ki, sanki
dağ kadar oldu. Geçen kâfile ile soyguncular arasında bir engel teşkil
etti. Soyguncular kâfiledekileri göremez oldular. Semâya yükselen büyük
bir dağ misâli olan o zâtı görünce, soygunculara bir korku, bir titreme
geldi, mızrakları ellerinden kendileri de hayvanlardan düştü. Bu
hâdiseden sonra kâfilede Allahü teâlânın sevdiği velî kulları olduğunu
anlayan soyguncular, hep bir ağızdan; "Aman, aman! Affedin!" diye
bağrıştılar. Bunun üzerine kâfile eskisi gibi normal görünmeye başladı.
Soyguncular kâfilede Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerini görünce,
hepsi kusurlarının affını istediler. El ve ayaklarına sarılarak tövbe
ve istigfâr ettiler.
Bu yolculuk esnâsında Abdullah-ı Hayderî
hazretleri gördüğü bir hâdiseyi şöyle nakletti:
"Atlı bir Habeşînin kâfilemizi tâkib
ettiğini gördüm. Habeşî bizi şiddetli baskısıyla korkutuyordu. Hemen
şeyhim Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî'ye durumu bildirdim. Efendimiz hemen
yerden bir avuç toprak alıp onun yüzüne doğru attı. Habeşî artık
görünmez oldu. Fakat bir müddet sonra, tekrar gözüktü. Pişman olmuş,
perişan bir hâlde velîlerin sultanı hocamızın huzuruna gelerek boyun
eğdi, diz çöküp af diledi ve tövbe etti.
Abdullah Hayderî hocası ile birlikte
tekrar Bağdâd'a döndü. Mevlânâ Hâlid hazretleri ona mutlak hilâfet
verdi, Bağdâd'da insanlara İslâmiyetin emirlerini ve yasaklarını
anlatarak Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmakla vazîfelendirdi.
Abdullah-ı Hayderî hazretleri başta arkadaşları olmak üzere bütün
Bağdâd halkına İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Pekçok insan
sohbetinde bulunarak feyzinden istifâde etti. Hattâ Mevlânâ Hâlid
hazretlerinin halîfelerinin çoğu evvelâ onun sohbetinde yetiştikten
sonra Mevlânâ Hâlid hazretlerinin sohbetlerine kavuştular.
Mevlânâ Hâlid hazretleri Bağdâd'dan Şam'a
dönecekleri sırada kendilerinin ve Abdullah Hayderî hazretlerinin
babasının yakında vefât edeceklerini işâret buyurarak Şam'a gittiler.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretleri Şam'a döndükten bir müddet sonra
vefât etti. Onun vefât haberi Bağdâd'a ulaşınca, bütün âlimler ve
velîler ile halk çok üzüldü. Abdullah Hayderî hazretlerinin babasına
Mevlânâ Hâlid hazretlerinin vefâtı haberini bildirmediler. Çünkü bu acı
haberden dolayı fenâlaşabilir ve hastalığı fazlalaşabilirdi. Aradan üç
ay geçince, o da vefât etti.
Abdullah Hayderî Mevlânâ Hâlid
hazretlerinin derece bakımından Şeyh Osman et-Tavîl'den sonra en yüksek
halîfesiydi. Birçok kerâmetleri görüldü. Uzun seneler Bağdâd'da kalıp
insanlara seâdet yolunu gösterdikten sonra orada vefât etti.
|