Hindistan'da
yetişen evliyânın büyüklerinden. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin üçüncü
oğlu olan Muhammed Saîd Fârûkî'nin beşinci oğludur. "Hazret-i Vahdet"
lakabıyla, kardeşleri arasında da "Hazret-i Meyân Gül" ismiyle meşhûr
olmuştur. 1635 (H.1045) senesinde Serhend'de doğdu, 1710 (H.1122)
senesinde vefât etti.
Âlim ve evliyâ bir âileden gelen
Abdülehad Serhendî önce babasından ilim öğrendi. Onun terbiyesinde ve
sohbetinde bulunup mânevî feyzlerine kavuştu. Sonra amcası Muhammed
Ma'sûm Fârûkî'nin ilim meclisinde ve sohbetinde bulunarak zâhirî
ilimlerde ve tasavvufta pek yüksek derecelere kavuştu. Tefsîr,
hadîs, fıkıh gibi ilimlerde ve fen ilimlerinde büyük âlim oldu.
Amcası Muhammed Ma'sûm Fârûkî hazretleri
Abdülehad Serhendî'nin tasavvuf yolunda daha yüksek derecelere
kavuşması için ona kırk defâ teveccühde yâni mânevî olarak çok yardımda
bulunacağına söz verdi. Muhammed Ma'sûm hazretleri otuz dört defâ
teveccüh ettikten sonra vefât etti. Yeğeni Abdülehad ise, her gün
amcasının kabrine gitti. Amcası, Abdülehad'ın her gelişinde Allahü
teâlânın izni ile kabirden kalkarak yeğenine teveccühde bulundu ve onun
yüksek mânevî derecelere kavuşması için yardımcı oldu. Yaptıklarını da
bir kâğıda yazıp, onun eline verdi. Bu şekilde teveccüh adedini kırka
tamamlayarak sözünü yerine getirdi. Abdülehad Serhendî hâdiseyi
Muhammed Ma'sûm hazretlerinin oğullarına anlattı ve elindeki altı adet
yazıyı gösterdi. Onlar babalarının bizzât kendi el yazısını görünce;
"Bu büyük kerâmet ancak ona yakışır, elhak doğrudur." dediler.
Zâhirî ilimlerde ve tasavvufta yüksek
derece sâhibi olan Abdülehad Serhendî hazretleri iki defâ hacca gitti.
Birinci gidişinde babası Muhammed Saîd Fârûkî ve amcası Muhammed
Ma'sûm-i Fârûkî ile berâber bulundu. Bu gidişinde on sekiz yaşında idi.
Sevgili Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerîflerini
de ziyâret eden Abdülehad Serhendî hazretleri Peygamber efendimizin
husûsî iltifâtlarına kavuştu. Kabr-i seâdeti ziyâret ederken mazhar
olduğu iltifâtlardan birisini şöyle nakletti:
Peygamber efendimizin kabr-i seâdetlerini
edeple ziyâret ediyordum. Üzerime güzel bir hil'at yâni elbise
giydirildi ve; "Seni kardeşin ile kuvvetlendireceğiz." buyruldu.
Hac ibâdetini yapıp döndükten sonra
babasının ve amcasının hizmetine devâm etti. Önce amcasının ve sonra da
babasının vefâtı üzerine babasının yerine geçip talebelerine ders
verdi. Bereketli sohbetleriyle onların tasavvuf yolunda ilerlemelerine
vesîle oldu.
İlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi olan
Abdülehad Serhendî hazretleri sohbetleri sırasında talebelerine buyurdu
ki:
Bize ve size lâzım olan; İslâmiyete uymak
ve büyüklerin yolu üzere istikâmette olmaktır. Bu istikâmete,
kerâmetten üstün demişlerdir. Büyüklerden biri talebelerinden birine,
vazîfe verip gönderirken buyurdu ki: "Allahlık ve peygamberlik
dâvâsında bulunma!" Talebe; "Bundan Allah'a sığınırım." deyince, o
büyük buyurdu ki: "Ben ne istersem, o olsun demek Allahlık, beni inkâr
eden, kabûl etmeyen kâfirdir demek, peygamberlik iddiâ etmektir."
Kardeşine yaptığı nasîhatte de buyurdu ki:
"Ey can kardeşim! Bu dünyâ amel yeridir.
Karşılık yeri âhirettir. Ameli, işi bitirmeden ücret, karşılık istemek
yersizdir. İş yapma ve amel etme bittiği gün, yapılan işin karşılığı
ihsân olunacaktır."
Kötü ve zararlı kimselerle berâber
bulunmanın mahzurları ile şüphelilerden sakınmak hususunda da:
"Zararlı kimselerin sohbetinden,
arkadaşlığından, şüpheli yiyeceklerden ve çeşitli şeyleri istemek
arzularından sakınınız. Bu üç kelimenin bildirdiği mânâları iyi
düşününüz." buyurdu.
Talebelerinden birisi kendisi için
nasîhat isteyince ona hitâben buyurdu ki:
"Azîzim, nasîhatimi can kulağı ile dinle!
Allahü teâlâ hâzır ve nâzırdır. Her işini görmekte, her yaptığını
bilmektedir. O hâlde bilerek, anlayarak söyle. Bilerek anlayarak dinle.
Bilerek anlayarak iş yap. Bunu bilerek dur. Bunu bilerek yürü. Kısaca
bugün öyle ol ki, yarın mahcûb olmayasın. Birkaç gece rahatsız ol da,
sonsuz râhata kavuş."
"İyi ameli sonraya bırakıp tehir edenler
helâk oldular. Sen dersin ki, yarın yaparım. Ya yarına kavuşamazsan!
Yâhut kavuşur da, bu imkân, sıhhat, kuvvet ve rahatlığı bulamazsan. O
zaman çok pişmân olursun."
Beyt:
Çalış,
ibâdet et, bırak emeli,
Son nefese kadar bırakma ameli.
İnsan kendi başına değildir ki,
istediğini yapsın, her bulduğunu alsın. Allahü teâlâ mahşer yerinde,
herkese amelini gösterecektir. Hareketlerinden, hareketsizliklerinden,
yaptıklarından ve söylediklerinden herkes hesap verecektir. İşin
esâsını düşünmelidir. Şefkatli bir ana gibi daha ne kadar kendi üzerine
titreyeceksin. Ne zamâna kadar, kıymetli cevherleri bırakıp, çocuklar
gibi ceviz, kozalak peşine koşacaksın."
Ömrünü İslâmiyet'i öğrenmek, öğretmek ve
kıymetli eserler yazmakla geçiren Abdülehad Serhendî hazretleri 1710
(H.1122) senesinde Serhend'de vefât etti. Orada defn edildi.
Sohbetlerinde birçok âlim ve evliyâ
yetiştiren Abdülehad Serhendî hazretleri birçok kitap yazdı. Babasının
güzel ahlâkını ve yüksek hâllerini Letâif-i Medîne adlı bir
kitapta topladı. Öteki eserlerinden bâzıları şunlardır:
1) Beydâvî Tefsî'rinin bâzı kısımlarına yazdığı hâşiyeler. 2)
Mevedde. 3) Menşûr-üd-Dürer fî Fedâil-is-Suver. 4) Sehâif-i Tis'a, 5)
Bürhân-ı Celî, 6) Bedâyi-üş-Şerâî, 7) Cennât-ı Semâniyye, 8)
Sebîl-ür-Reşâd, 9) Esrâr-ül-Cumâ, 10) Risâle-i Men'i Sebâbe, 11)
Şevâhid-üt-Tecdîd, 12) Hayr-ül-Kelâm, 13) Münâcât-ı Kebîr, 14)
Münâcât-ı Sagîr, 15) Kısâs ber-Hak, 16) Neşr-ül-Itr, 17) Şerh-i
Kelime-i Tesbîh, 18) Şerh-i Kelime-i Tehlîl, 19) Şerh-i Mektûbât-ı
Müceddîdî, 20) Ensâr-ül-Fakr.
GENÇLİK BÜYÜK NÎMETTİR
Abdülehad Serhendî kendisinden nasîhat
isteyen birine şu mektubu yazdı:
"Azîzim! Evvelkiler çok amel etselerdi,
az kabûl ederlerdi. Şimdikiler az bir şey yapsalar, çok kabûl
ediyorlar. Bir gümüş verseler, bir altın verdik diyorlar. Çünkü şimdi
bid'atler çoğaldı, nefsin arzuları her yerde mevcut, zulmet dalgaları
ise, birbiri ardınca gelmektedir. Heybetinden öncekilerin ve
sonrakilerin titrediği, cinlerin, insanların ve hayvanların dehşetinden
şaşırdığı büyük korku geldi. Haşir ve neşir günü çok yaklaştı. Bir
bölük Cennet'e, bir bölük Cehennem'e gitsin denecek gün geldi çattı.
İşte bunları düşünüp uyanmalı, hakîkatleri gören gözleri açmalıdır.
Akıllı gençlere, düşünen yaşlılara yazıklar olsun ki, gaflet pamuğunu
kulaklarından çıkarmıyorlar ve gurur perdesini basîret gözlerinden
uzaklaştırmıyorlar.
Azîzim! Gençlik en büyük nîmettir. Elden
geldiği kadar en iyi vakitleri, en iyi işlere sarf etmelidir. Kıymetli
cevherleri, çocuklar gibi oyuncaklarla değişmemelidir. İstîdâd
toprağınız temiz ve yüksektir. Sakın onu boş koymayın. Yâhut bozuk
tohum ekmeyin."
Abdülehad Serhendî hazretlerinin hepsi
âlim, fazîlet ve güzel ahlâk sâhibi dört oğlu vardı. Bunlardan
birincisi Şeyh Ebû Hanîfe'dir. Abdülehad Serhendî'nin vefâtından sonra
beş veya altı sene onun dergâhında kalıp talebelerine ders verdi. Daha
sonra ishal hastalığından vefât etti. Ebû Hanîfe'nin iki oğlundan biri
olan Muhammed Zeki babasının hac için gittiği iki seferde hizmetinde
bulundu. Abdülehad Serhendî hazretlerinin ikinci oğlu Şeyh Muhammed
Takî olup, zâhirî ve mânevî fazîletlerle süslenmişti. Uzun müddet
babasının dergâhının hizmetini görmüştür. Pekçok kimse onun vâsıtasıyla
hidâyete kavuşmuştu. Babası Abdülehad Serhendî hazretleri gibi güzel
şiirler söylerdi. Abdülehad Serhendî hazretlerinin üçüncü oğlu Şeyh
Muhammed Murâd idi. Babasının Haremeyn'e, Mekke ve Medîne'ye yaptığı
yolculuk sırasında onun hizmetini görmüştü. Onun da Şeyh Enverullah
isimli bir oğlu vardı. Abdülehad
Serhendî hazretlerinin dördüncü oğlu Nûr-ul-Hak idi. Zâhirî ilimlerle
ve bâtınî feyzlerle süslenmişti.
Abdülehad Serhendî hazretlerinin
talebelerine ve sevdiklerine yazdığı mektupları, halîfelerinden
Muhammed Murâd Keşmîrî toplamıştır. Mevlânâ Abdullah Cân Fârûkî tertib
etmiştir. Ekserisi Farsça olup, içerisinde yüz on dokuz mektup vardır.
|