Mücîb
Duaları
kabul eden
Cenab-ı
Hak buyuruyor.
"Kullarım
Beni
sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua
ettiği
zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma
cevap
versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar."
(Bakara,
186)
Dua
kulluk
makamlarının en önemlisidir.
Duadan maksat bildirmek değil, kulluk göstermek; tevazu ve alçak
gönüllülük arz
ederek müracaatta bulunmaktır. Maksat bu olunca, kaza ve kaderine rıza
ile
beraber Allah'a dua etmek, insanlık hissesini tercih değil; Allah'ın
kudretine
her şeyden fazla saygı duymaktır. Bu da en büyük makamdır. Bu da en
büyük
makamdır.
İstenenin
açıkça ifade edilmesi, duanın zaruretlerinden değildir. Zaman olur ki
edep ve yerini bilen huzur ehli için hâl, sözden daha edepli olur. "Ey
Rabbim huzurundayım, hâlim sana malum." demek, söyleyenin makamına,
kalbinin doğruluk ve ihlas derecesine göre, en belağatlı dualardan daha
belağatlı olur.
Dua
hakkında naklî deliller o kadar çoktur ki, bunları ancak kâfirler inkar
edebilirler.
"Bana
dua ediniz ki size icabet edeyim."
(Ğâfir, 60),
"Rabbinize
yalvara yalvara ve için için dua
ediniz." (A'râf, 55),
"Yoksa
sıkıntıya düşen kimseye, kendisine
dua ettiği zaman icabet eden
mi?" (Neml, 62),
"De
ki: Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet
verir?" (Furkan, 77),
"Hiç
olmazsa böyle şiddetimiz geldiği zaman
bari yalvarsaydılar. Fakat
onların kalbleri katılaşmıştır." (En'âm,43)
gibi
nice âyetler
vardır.
Bunların sonuncusu gösteriyor ki Allah, dua edip istemeyenlere gazab
eder.
Dua
eden kimsenin gönlü, Allah'tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe
gerçekten
dua etmiş olmaz. Allah'tan başka şeylerin hepsinden uzak olduğu vakit
de
Hakk'ın birliğinin marifetine dalar. Bu makamda kaldıkça kendi hakkını
düşünme
ve insanlık nasibini talepten kaçınır, bütün vasıtalar kaldırılır ve o
zaman
Allah'ın yakınlığı hasıl olur. Çünkü kul, kendi arzusuna yönelik olduğu
sürece
Allah'a yaklaşamaz, o arzu engelleyici bir vasıta olur. Bu,
kaldırıldığı zaman
ise: "Ben işimi Allah'a bırakıyorum.
Şüphesiz ki Allah kullarını
görür." (Ğâfir, 40/44) âyetindeki havale, tam bir samimiyetle
ortaya
çıkmış bulunur. Göz, Hakk'ın gözü olarak görür; kulak, Hakk'ın kulağı
olarak
işitir; kalb Hakk'ın aynası olarak bilir, duyar, ister. O zaman
milyonlarca
sebeplerin, asırlarca zamanların yapamadığı şeyler, Allah'ın dilemesi
hükmüyle,
"ol" demekle oluverir.
İşte
Cenab-ı Allah bu konudaki bütün şüpheleri
defetmek ve kullarını irşad için duanın önemine işaret ederek oruç
emrinden
sonra Peygamberine buyuruyor ki: Kullarım sana benden sorarlarsa
ben
yakınım, bana dua ettiği zaman, dua edenin duasına cevap veririm. Öyle
ise
onlar da benim emirlerime candan icabet edip, tutunsunlar ve bana
inansınlar...
doğruca arzularına kavuşabilsinler."
Müslüman
daima
Allah'a muhtaç olduğunun bilincinde olmalı ve yalnız O'na güvenip
dayanmalıdır. O'nun duaları işittiğini, başına gelen bela ve
musibetleri
bildiğini, sıkıntı ve zorluklardan haberdar olduğunu unutmamamlı ve
ümitsizliğe
kapılmamalıdır. Dua yaptığı ve talepte bulunduğu istekler, kendisini
Allah'a
yaklaştıracak istekler olmalıdır.
Havas
ve Esrarı
- El-Mucib ism-i
şerifi, duaların kabulu için, güneş doğarken "Ya Mucib Celle Celalühü" diyerek 55
kere okunur.
- Kim, inatçıların ve kötü kişilerin dilini bağlamak için
yirmiüç gün oruç tutup El-Mucib
ism-i şerifini "Ya Mucib Celle Celalühü"
diyerek okursa; ona karşı kötülerin dili bağlanır.
|