|
Ömrünün 40 yıla yakın bir
süresini Türk çay tarım ve sanayine veren Sayın İzzet ATEŞ için çay
fabrikalarının ve çay imalat makinelerinin babası diye bahsederler.
Çünkü Sayın
ATEŞ'in görev zamanında çay fabrikaları ve çay imalat makineleri
onun
cesaretli kararları ve azimli çalışmaları neticesinde yurt içinde yerli
olarak
imal edilmeye başlanmıştır.
Sayın İzzet ATEŞ Türk çay tarım ve sanayini yaratan ve ona gönül veren
unutulmazlar arasında yerini almıştır.
- Sayın ATEŞ, sizinle en son Rize'de 1986 yılı yazında çay
sempozyumunda
görüşmüştük. Sizi Trabzon'dan uçaktan aldım ve Rize'ye gelirken bana
anılarınızdan bir kaçını anlatmıştınız. Doğu Karadeniz insaninin isi,
asi ve
tek geçim kaynağı olan çaya büyük hizmetler verdiniz. Bu söyleşimize
katıldığınız için Çaykur Dergisi adına teşekkür ederim. Söyleşimize ilk
olarak
özgeçmişinizle başlayabilir miyiz?
- Ben 31 Temmuz 1322 (13 Ağustos 1906) tarihinde İstanbul 'un Beykoz
semtinde
doğmuşum. ilk tahsilimi çeşitli mahalle ve Numune mekteplerinde yaptım.
Orta
tahsilimi Avusturya Saint George Ticaret Mektebi ile Galatasaray
Lisesinde
tamamladım. Lise tahsilimi Ankara Lisesinde bitirdim. Bundan sonra
Darülfünun
Fen Fakültesi Elektrik ve Makine Yüksek Mühendisi olarak mezun oldum.
Talebeliğim sırasında Fransız hocaların asistan ve tercümanlığını
yaptım."
1933 yılında İnhisarlar Umum
Müdürlüğü Konya Koçhisar
Tuzlaları Müdürlüğüne tayin edildim. 1934'de yedek subaylığa çağrıldım.
1935'de
terhis oldum. İnhisarlar Umum Müdürlüğü Tuz Fen Şubesinde çalışmaya
başladım.
1936 yılında Sümerbank’ın Karabük Demir-Çelik Fabrikaları için
mühendisler
arandığını öğrenerek müracaat ettim. İngiltere’ye staja gönderildim.
1938
senesinde yurda dönerek Sümerbank Genel Müdürlüğünde çalışmaya
başladım. 1939
senesinde Karabük Demir-Çelik Fabrikaları çelikhane şefliğine tayin
edildim. Bu
vazifede 1946 yılına kadar çalışarak sağlığım dolayısıyla ayrıldım.
Tekrar
Tekel'e geçtim. Tekelde yedek parça fabrikası müdürlüğü, Çamaltı
Tuzlası Teknik
Şefliği, Bolu Tatava Kereste Fabrikası Müdürlüğü gibi görevlerde
çalıştım.
1954 yılında Rize çay Fabrikaları Merkez Müdürlüğüne tayin edildim.
1957
yılında emekliliğimi isteyerek ayrıldım. Beş sene serbest çalıştıktan
sonra
Tekel idaresinin istegi üzerine 1962 yılında tekrar Rize’ye döndüm.
1969 yılına
kadar Merkez Müdürlüğü, Tekel Genel Müdürlüğü Çay Fabrikalar Şubesi
Müdürlüğü
gibi görevlerde bulunduktan sonra emekli oldum. Halen Amerika'da esiyle
birlikte çalışmakta olan Gemi İnsaiye Yüksek Mühendisi olan bir kızım
var.
İngilizce, Fransızca ve Almanca bilirim.
- Sayın ATEŞ, çay ile ilk tanışmanız nasıl oldu? İlk görev
yıllarınızdaki
anılarınız ve bu yıllardaki çay sanayinin durumundan bize
bahseder
misiniz?
- Efendim özgeçmişimde de
belirttiğim gibi Rize çay
Fabrikaları Merkez Müdürlüğüne 1954 yılı kampanyasında başladım. İlk
gün
mühendis, memur, ustabaşı ve isçilerle tanıştım. Daha sonra fabrikayı
gezip
imalatı görmeye başladım. Sonunda tasnif dairesine geldik. Burada,
rahmetli İzzettin
Sallı, bir tahta üzerine tasniften çıkan beş çeşit çayı koyarak
«hangisi iyi
çay» diye sordu. Bende babadan duyduğum kalem çay tabirine uyan en
kabasını
gösterdim. Bu cevabim gülme ile karşılandı ve o zaman en iyi çayın toz
çay
olduğunu öğrendim. Bu olay bana çay işini öğrenmem gerektiğini
gösterdi. O
tarihte müdür muavini olan rahmetli Mustafa Yol'dan tahmin ettiğim «AlI
about
tea» adındaki kitabı geceleri okuyup, gündüz tatbikatını görerek
çaycılığı
öğrenmeye başladım.
Bu arada üreticiden alınan
yaprakların çokluğu ve buna karşılık fabrikanın
yetersizliği gözle görülür haldeydi. Mesul muhasipten aldığım
istatistiki
bilgiler de bunu gösteriyordu. İşe başladığımın ikinci ayında bu durumu
genel
müdürlüğe bildirerek; inşa halinde olan iki fabrikanın da yetersiz
olacağını,
daha başka fabrikaların kurulması gerektiğini ve bunun için de
makinelere
ihtiyaç olduğunu bildirdim. Aldığım cevap makine tedarikinin döviz
bulunmadığı
için imkansız olduğu idi. Bunun üzerine İstanbul’a giderek durumu bir
defa da
sözlü olarak anlattım. Müdürler encümeni teklifimi kabul ederek,
makinelerin
yerli imali için araştırma yapmaya, beni ve Genel Müdür Muavinini memur
etti.
Araştırma sonunda Makine Kimya Fabrikalarında makinelerimizin imal
edilebileceğini gördük.
Makine Kimya'ya yaptığımız müracaat üzerine, durumu tetkik etmek için
Rize'ye
iki mühendislerini gönderdiler. Bu mühendisler önce imalatı kabul
etmekten
çekindilerse de kendilerine tek tek parçaları göstermek suretiyle
yapabileceklerine ikna ettim. Pek çok kişinin muhalefetine rağmen ilk
siparişi
verdik. Bu defa da önümüze patent sorunu çıktı. Avukatlarımızın iki
sene süren
tetkikleri sonunda patent konusunun olmadığı tespit edilerek imalata
devam
ettik. Makineler imal edilirken, acele olarak bunların monte edileceği
yer
sorunu da halledilmeliydi. Bunu da tesadüfen resimlerini gördüğüm
M.K.E. Ankara
Silah Fabrikasında temin ettiğimiz Nissen barakaları ile hallettik.
Böylece
atölye ismini verdiğimiz küçük isletmeler meydana geldi. Zamanla
fabrikalar
inşa edildikçe, barakalar fabrikalara taşındı.
Rize'de vazifeye başladığımın ilk yılında Rize'ye kalabalık bir
Hindistan
parlamento heyeti geldi. Kendilerine fabrikada yemek verdikten sonra
çay ikram
ettik, ve yerli imalatımız olduğunu söyledik, inanmadılar. Bu heyette
bulunan
4-5 çaycıyı imalata götürerek gösterdik. Oradan aldıkları çayı
kendileri
demlediler. Ancak o zaman çayımızın yerli olduğuna inandılar.
ir başka anım da; şöyle.
Rahmetli Celal Bayar Cumhurbaşkanı olarak Rize'yi ziyaretinde
fabrikamızı da
gezmişti. Ayrılırken; «çay kanununa karşıydım, fakat burayı gördükten
sonra
hatamı anladım. iyi ki kanun kabul edilmiş» dedi.
Yine su anda hatırladığım başka bir anımı da anlatayım.
Çay kampanyası sırasında Gündoğdu alim yerinden gönderilen bir haberle
üreticinin çok kötü yaprak vermek için zorladığını öğrendim. Oraya
gittiğimde
üreticinin çay fidanını kökündeki çamuru dahi silkelemeden vermek
istediğini
gördüm. Sebebini sorunca; milletvekilinin «ne getirirseniz tekel almaya
mecbur»
dediğini öğrendim. Tesadüfen o sırada 'Rize'de bulunan milletvekilini
oraya
götürerek durumu gösterdim. Sayın milletvekili; «Ben size ne
getirirseniz tekel
almak mecburiyetindedir», dedim ama, «Kökünle de getirin demedim» dedi.
Sayın ATEŞ, engin tecrübelerinize dayanarak, Türk çay tarım ve
sanayinin
geliştirilmesi ve modernizasyonu için, kalite ve verimliliğin
arttırılması
yönünde bizlere önerileriniz var mı?
Çaycılığın gelişmesi ancak iyi ürün almak suretiyle mümkündür. Bunun
için
üreticinin bilinçlendirilmesi ve ideal olan 2.5 yaprağın alınabilmesi
için
fiyat farkı verilmesi kanaatindeyim. Halen üreticinin verdiği ve
satınalma
mecburiyeti olan kaba yaprakların bazı özel teşebbüslerin yaptigi gibi
C.T.C.
makinelerinde islenmesine karşıyım. Bu gün üreticiden satın alınan
yaprakların durumu
için ortodoks sistemin en uygun sistem olduğu kanısındayım. Çayımızın
milletlerarası piyasada standartlara uygun olarak kabul edilmesi için
(ziraatçı
olmamama rağmen) öncelikle tarıma özen göstermek gerektiğini
düşünüyorum. Bunun
için de üreticilerin dört yılda bir budama yapmaları ve hayatiyetini
kaybederek
kör ve tek yaprak veren çay ocaklarının sökülerek yerine çelikten
üretilmiş
fidelerin dikilmesi gerektiği kanaatindeyim.
- Sayın ATEŞ söyleşimiz için tekrar teşekkür eder, tüm Çaykur
çalışanları adına
sıhhat ve
mutluluklar dilerim.
Kaynak: Çaya Gönül Verenler, Dr. Muharrem Öksüz, Çaykur Dergisi,
Sayı:9, 1988
|